23 Şubat 2015 Pazartesi

Öğretmen


Ömer, sınıfın en cılız en ufak boylu çocuğuydu. Babası yıllarca Ankarada bir devlet bankasında memurluk yapmış. Ancak bir müddet sonra,  kafayı kırıp, “organik tarım” , “doğal yaşam”, “buralardan gitmeliyim” , “stres beni öldürecek” , ” trafik çekilmiyor” , “buralarda hayat çok pahalı” gibi nedenlerden dolayı, Van’da hiç bilmediği bir köye taşınmış. Orada Ömer’in annesi ile tanışmış, daha doğrusu köy ahalisi tarafından tanıştırılmış ve evlendirilmişti. Köyde 4 yıl yaşamış, alışmadık bünyede oksijenin fazla durmaması hastalığı nedeniyle , Ömer doğduktan 4 ay sonra, annesi ise Ömer üç yaşındayken, eşinin hasretine dayanamayıp ölmüştü. Küçük yaşında hem yetim hem öksüz kalan Ömer’in bakımını hiç çocuğu olmayan halası ve amcası üstlenmişti.

Ömer, çok zeki bir çocuktu. Ne anlatsam şıp diye anlıyor cevap verebiliyordu ama bunu ancak ben sorarsam yapıyordu. Onun dışında asosyal, kimseyle konuşmayan ve gözlemlediğimce hiç arkadaşı olmayan bir çocuktu ki bu o yaştaki bir çocuk için imkansız gibi birşeydi.

Bir tuhaflık vardı onda ama çözemiyordum. Ben de her öğretmenin yapacağı gibi gözlem sürecine girdim. Yaz/kış düzenli olarak teneffüslerde bahçeye çıkıyor, toprak alanda sürekli birşeyler arıyor, aradığını bulamadığından olsa gerek yüzü asık bir şekilde geri dönüyordu. Bununla beraber arada bir kimseye çaktırmadan zıplıyor, bahçe duvarına iki avuç içini yapıştırıp çıkmaya çalışıyor, elleri her kaydığında parmaklarına , avuç içine bakıyor , kızgın bir halde sınıfa geri dönüyordu. Dışarıda böyleylen sınıfta arada bir arkadaşlarına bakıp, elleriyle metalci işareti yapıyor sonra başını öne eğip tekrar üzülüyordu. Evet onda bir tuhaflık vardı. Bu hareketlerin sayısı ve üzülme dozu artıp, kontrol edilmeze doğru gittiğinde, ders sonunda Ömerle konuşmaya karar verdim.

-          Ömer bir dakika konuşalım mı ?

-          Konuşalım öğretmenim.

-          Nasılsın Ömer ?

-          Kararsızım öğretmenim.

-          Hangi konuda ?

-          Kimim ben öğretmenim ?

Van’da bir köy ilkokulunda sınıf öğretmeni olan ben, zaten kendi varlığımın anlamını çözememişken, başıma bir de Ömer Salih Haktanır’ın kendini bulma savaşında saf tutmak istemiyordum belki ama sekiz yaşında bir çocuğun, kim olduğunu, ne amaçla bu dünyaya geldiğini sorgulamasına yardımcı olmak görevimdi.

Ben bir öğretmendim ve çocuklarıma vereceğim cevaplar veya yönelteceğim doğru sorular, onların hayatlarını etkileyecek, belki benim sayemde doğruyu bulup, insanlığa yararlı bir birey olacaklardı. Ne de olsa öğretmenlikteki ilk senemdi ve bu yıl yapacaklarım bende de onlarda da iz bırakacaktı.

-          Ömercim sen de ben de bir bireyiz. Ve toplulumuza yardımcı olacak iyi insanlarız.

-          Peki hangisiyim ben öğretmenim ?

-          İşte Ömercim hangisi ne demek insanız hepimiz.

-          Yok öğretmenim, örümcek adam mıyım yoksa süpermen mi ?

İşte bu beklemediğim bir soruydu.

-          Nasıl yani ? Ömercim onlar insanlar tarafından uydurulmuş çizgi film kahramanları yani gerçekte bunlar yok hayali birşey yani.

-          Yanılıyorsunuz öğretmenim, onlar gerçekte insan ve benimle onlar arasında bir bağ var. Sadece hangisi olduğumu anlamaya çalışıyorum. İsterseniz sırasıyla benzerliklerimizi anlatayım, siz de bana hak vereceksiniz.

-          Anlat bakalım neymiş bu benzerlikler.

-          Şimdi öğretmenim, süpermenden başlayayım isterseniz. Bildiğiniz gibi süpermen başka bir gezegenden gelmiş birisi, yani benim gibi. Bizde Ankardadan gelmişiz. Fiziksel olarakta onun çocukluğuna benziyorum bence. Yani kalın camlı gözlüklerim var, şuan zayıfım falan. Ama gücümün farkındayım. Bunu anlamam çok zor olmadı benim için. Annem, kış zamanı yaptığımız konserve kavanozlarını hep bana açtırır, kendisinin güzü yetmez, ama ben onları çok kolay açabiliyorum yani güçlüyüm. Bu gücümü başkasının üzerinde denemek istemezdim ama şişko Hasan bana vurduğunda çok sinirlenip karnına bir yumruk atmıştım, üç gün kıvranmış şerefsiz, ha babası da beni dövdü ama bilerek dayak yedim. Sonuçta gücümü başka insanların üzerinde kullanmamalıyım. Süpermen gerçek babasını yıllar yıllar sonra buldu, kırıktonik taş ile. Biliyorsunuz benim babam da burada değil. Halam onun çok özel birisi olduğundan hep bahseder. Eminim babam da Ankaranın çok özel bir gezegeninden gelmiştir ve benimle ilerde iletişime geçecektir. Süpermen de hep ailesini özleyerek büyümüş. Çok özlüyorum ben babamla anamı öğretmenim. Bu bile benim süpermen olabileceğim anlamına geliyor bence. Bunlar aslında güçlü kanıtlar olmakla beraber, şu allahın belası kırıktonik taşını bir türlü bulamıyorum. Belki tesadüf eseri karşıma çıkacak ama ben onun bizim okulun bahçesinde olduğuna inanıyorum. Bir de şu “uçma” konusu var. O konuda kendimi aslında çok geliştirdim ama o taşla beraber benim gücümün artacağını biliyorum. Ara ara denemelerim oluyor uçmakla ilgili ama bu konuda biraz daha çalışmam gerekiyor.

-          Bir diğer ihtimal benim örümcek adam olma ihtimalim. Bilmem biliyor musunuz ama onun da ailesi o çok küçükken ölmüş tıpkı benimkiler gibi. Tehlike anında sezgilerim inanılmaz güçlü. Geçen gün bahçede top oynarken arkamdan gelen at arabasını görmemiştim ama nasıl olduysa birden içime bir his girdi ve aniden arabanın altından kendimi kurtardım. Bir de şişko Hasan’ın karnına vurduktan sonra babasının beni döveceğini şıp diye sezmiştim ama dediğim gibi gücümü kullanmamak adına bana vurmasına izin vermiştim. Bir de geçen anam bana reçel yapılacak incirlerin yarısını yediğim için bir terlik fırlattı da nasıl kafamı eğdim görmeliydiniz. Hadi bunları geçtim, odadaki kapının tepesine ayaklarımı destek yaparak çıkabiliyor olmam ? Bunu da yalın ayak yapıyorum buarada. Kesinlikle bir tırmanma yeteneğim var. Şuan tek sorunum bir örümcek tarafından ısırılıp ısırılmadığımı anlayamamış olmam. Geçenlerde kollarımda on ,on beş tane kızarık vardı ama onlar sivrisinek ısırığı dedi anam. Duvarlarlara yapışkan ellerimle tırmanmaya çalışıyorum ama kaygan, pürüzsüz duvarlarda zorlanıyorum öğretmenim. Bir de bileklerimden ağ fışkırtamıyorum. O da olacak zamanla, hele şu örümceğin zehiri bir tüm vücuduma yayılsın. Bir de öğretmenim örümcek adam da hep ailesini özleyerek büyümüş. Çok özlüyorum ben babamla anamı öğretmenim.

-          Hadi bunları geçtim öğretmenim, ismim Ömer Salih, yani örümcek adamın “ö” sü, süpermenin “s” sini yaşatıyorum ismimle, bunlar tesadüf olamaz.

-          Bak Ömer, biraz önce de sana söyledim. Bunlar gerçek hayatta olamayacak kadar özel karakterler. Yani başka insanların hayalinde yaşattıkları belki de olmak istedikleri özellikleri barındıran insanlar. Ama gerçek değiller, hiçbir zaman olmadılar.

-          Ama benim bunlardan biri olmam gerekiyor öğretmenim.

-          Ömercim, bunları olamasan da eminim, başka özelliklerin ile insanlara yardımcı olabilirsin. Yani özel güçlerin olmasına gerek yok. İnsanlar birbirlerine özel güçleri olmadan da yardım edebilir. Bence senin söylediğin iki karakterin de ortak özellikleri iyi bir kalplerinin olması ve insanlara çok iyi davranmaları. Hayır ağlama, bunları ağlaman için söylemiyorum. Bence senin de çok iyi bir kalbin var ve bu bile senin bir süper kahraman olduğunu gösterir. İyilik yaparak insanlara yardım edebilirsin ve bir kahraman olabilirsin bence.

-           Çok özlüyorum ben babamla anamı öğretmenim.

1 yorum: