Ömer, sınıfın en cılız en ufak
boylu çocuğuydu. Babası yıllarca Ankarada bir devlet bankasında memurluk
yapmış. Ancak bir müddet sonra, kafayı
kırıp, “organik tarım” , “doğal yaşam”, “buralardan gitmeliyim” , “stres beni
öldürecek” , ” trafik çekilmiyor” , “buralarda hayat çok pahalı” gibi
nedenlerden dolayı, Van’da hiç bilmediği bir köye taşınmış. Orada Ömer’in
annesi ile tanışmış, daha doğrusu köy ahalisi tarafından tanıştırılmış ve
evlendirilmişti. Köyde 4 yıl yaşamış, alışmadık bünyede oksijenin fazla durmaması
hastalığı nedeniyle , Ömer doğduktan 4 ay sonra, annesi ise Ömer üç yaşındayken,
eşinin hasretine dayanamayıp ölmüştü. Küçük yaşında hem yetim hem öksüz kalan
Ömer’in bakımını hiç çocuğu olmayan halası ve amcası üstlenmişti.
Ömer, çok zeki bir çocuktu. Ne
anlatsam şıp diye anlıyor cevap verebiliyordu ama bunu ancak ben sorarsam
yapıyordu. Onun dışında asosyal, kimseyle konuşmayan ve gözlemlediğimce hiç
arkadaşı olmayan bir çocuktu ki bu o yaştaki bir çocuk için imkansız gibi
birşeydi.
Bir tuhaflık vardı onda ama
çözemiyordum. Ben de her öğretmenin yapacağı gibi gözlem sürecine girdim. Yaz/kış
düzenli olarak teneffüslerde bahçeye çıkıyor, toprak alanda sürekli birşeyler
arıyor, aradığını bulamadığından olsa gerek yüzü asık bir şekilde geri
dönüyordu. Bununla beraber arada bir kimseye çaktırmadan zıplıyor, bahçe
duvarına iki avuç içini yapıştırıp çıkmaya çalışıyor, elleri her kaydığında
parmaklarına , avuç içine bakıyor , kızgın bir halde sınıfa geri dönüyordu.
Dışarıda böyleylen sınıfta arada bir arkadaşlarına bakıp, elleriyle metalci
işareti yapıyor sonra başını öne eğip tekrar üzülüyordu. Evet onda bir tuhaflık
vardı. Bu hareketlerin sayısı ve üzülme dozu artıp, kontrol edilmeze doğru
gittiğinde, ders sonunda Ömerle konuşmaya karar verdim.
-
Ömer bir dakika konuşalım mı ?
-
Konuşalım öğretmenim.
-
Nasılsın Ömer ?
-
Kararsızım öğretmenim.
-
Hangi konuda ?
-
Kimim ben öğretmenim ?
Van’da bir köy ilkokulunda sınıf
öğretmeni olan ben, zaten kendi varlığımın anlamını çözememişken, başıma bir de
Ömer Salih Haktanır’ın kendini bulma savaşında saf tutmak istemiyordum belki ama
sekiz yaşında bir çocuğun, kim olduğunu, ne amaçla bu dünyaya geldiğini
sorgulamasına yardımcı olmak görevimdi.
Ben bir öğretmendim ve
çocuklarıma vereceğim cevaplar veya yönelteceğim doğru sorular, onların hayatlarını
etkileyecek, belki benim sayemde doğruyu bulup, insanlığa yararlı bir birey
olacaklardı. Ne de olsa öğretmenlikteki ilk senemdi ve bu yıl yapacaklarım
bende de onlarda da iz bırakacaktı.
-
Ömercim sen de ben de bir bireyiz. Ve
toplulumuza yardımcı olacak iyi insanlarız.
-
Peki hangisiyim ben öğretmenim ?
-
İşte Ömercim hangisi ne demek insanız hepimiz.
-
Yok öğretmenim, örümcek adam mıyım yoksa süpermen
mi ?
İşte bu beklemediğim bir soruydu.
-
Nasıl yani ? Ömercim onlar insanlar tarafından
uydurulmuş çizgi film kahramanları yani gerçekte bunlar yok hayali birşey yani.
-
Yanılıyorsunuz öğretmenim, onlar gerçekte insan
ve benimle onlar arasında bir bağ var. Sadece hangisi olduğumu anlamaya
çalışıyorum. İsterseniz sırasıyla benzerliklerimizi anlatayım, siz de bana hak
vereceksiniz.
-
Anlat bakalım neymiş bu benzerlikler.
-
Şimdi öğretmenim, süpermenden başlayayım
isterseniz. Bildiğiniz gibi süpermen başka bir gezegenden gelmiş birisi, yani
benim gibi. Bizde Ankardadan gelmişiz. Fiziksel olarakta onun çocukluğuna
benziyorum bence. Yani kalın camlı gözlüklerim var, şuan zayıfım falan. Ama
gücümün farkındayım. Bunu anlamam çok zor olmadı benim için. Annem, kış zamanı
yaptığımız konserve kavanozlarını hep bana açtırır, kendisinin güzü yetmez, ama
ben onları çok kolay açabiliyorum yani güçlüyüm. Bu gücümü başkasının üzerinde
denemek istemezdim ama şişko Hasan bana vurduğunda çok sinirlenip karnına bir
yumruk atmıştım, üç gün kıvranmış şerefsiz, ha babası da beni dövdü ama bilerek
dayak yedim. Sonuçta gücümü başka insanların üzerinde kullanmamalıyım. Süpermen
gerçek babasını yıllar yıllar sonra buldu, kırıktonik taş ile. Biliyorsunuz
benim babam da burada değil. Halam onun çok özel birisi olduğundan hep
bahseder. Eminim babam da Ankaranın çok özel bir gezegeninden gelmiştir ve
benimle ilerde iletişime geçecektir. Süpermen de hep ailesini özleyerek
büyümüş. Çok özlüyorum ben babamla anamı öğretmenim. Bu bile benim süpermen
olabileceğim anlamına geliyor bence. Bunlar aslında güçlü kanıtlar olmakla
beraber, şu allahın belası kırıktonik taşını bir türlü bulamıyorum. Belki
tesadüf eseri karşıma çıkacak ama ben onun bizim okulun bahçesinde olduğuna
inanıyorum. Bir de şu “uçma” konusu var. O konuda kendimi aslında çok
geliştirdim ama o taşla beraber benim gücümün artacağını biliyorum. Ara ara denemelerim
oluyor uçmakla ilgili ama bu konuda biraz daha çalışmam gerekiyor.
-
Bir diğer ihtimal benim örümcek adam olma
ihtimalim. Bilmem biliyor musunuz ama onun da ailesi o çok küçükken ölmüş tıpkı
benimkiler gibi. Tehlike anında sezgilerim inanılmaz güçlü. Geçen gün bahçede
top oynarken arkamdan gelen at arabasını görmemiştim ama nasıl olduysa birden
içime bir his girdi ve aniden arabanın altından kendimi kurtardım. Bir de şişko
Hasan’ın karnına vurduktan sonra babasının beni döveceğini şıp diye sezmiştim
ama dediğim gibi gücümü kullanmamak adına bana vurmasına izin vermiştim. Bir de
geçen anam bana reçel yapılacak incirlerin yarısını yediğim için bir terlik
fırlattı da nasıl kafamı eğdim görmeliydiniz. Hadi bunları geçtim, odadaki
kapının tepesine ayaklarımı destek yaparak çıkabiliyor olmam ? Bunu da yalın
ayak yapıyorum buarada. Kesinlikle bir tırmanma yeteneğim var. Şuan tek sorunum
bir örümcek tarafından ısırılıp ısırılmadığımı anlayamamış olmam. Geçenlerde
kollarımda on ,on beş tane kızarık vardı ama onlar sivrisinek ısırığı dedi
anam. Duvarlarlara yapışkan ellerimle tırmanmaya çalışıyorum ama kaygan,
pürüzsüz duvarlarda zorlanıyorum öğretmenim. Bir de bileklerimden ağ
fışkırtamıyorum. O da olacak zamanla, hele şu örümceğin zehiri bir tüm vücuduma
yayılsın. Bir de öğretmenim örümcek adam da hep ailesini özleyerek büyümüş. Çok
özlüyorum ben babamla anamı öğretmenim.
-
Hadi bunları geçtim öğretmenim, ismim Ömer
Salih, yani örümcek adamın “ö” sü, süpermenin “s” sini yaşatıyorum ismimle,
bunlar tesadüf olamaz.
-
Bak Ömer, biraz önce de sana söyledim. Bunlar
gerçek hayatta olamayacak kadar özel karakterler. Yani başka insanların
hayalinde yaşattıkları belki de olmak istedikleri özellikleri barındıran
insanlar. Ama gerçek değiller, hiçbir zaman olmadılar.
-
Ama benim bunlardan biri olmam gerekiyor
öğretmenim.
-
Ömercim, bunları olamasan da eminim, başka
özelliklerin ile insanlara yardımcı olabilirsin. Yani özel güçlerin olmasına
gerek yok. İnsanlar birbirlerine özel güçleri olmadan da yardım edebilir. Bence
senin söylediğin iki karakterin de ortak özellikleri iyi bir kalplerinin olması
ve insanlara çok iyi davranmaları. Hayır ağlama, bunları ağlaman için
söylemiyorum. Bence senin de çok iyi bir kalbin var ve bu bile senin bir süper
kahraman olduğunu gösterir. İyilik yaparak insanlara yardım edebilirsin ve bir
kahraman olabilirsin bence.
-
Çok
özlüyorum ben babamla anamı öğretmenim.
Dokunaklı..
YanıtlaSil