Kontrolünü kaybetmiş delilerden tırsarım ben en çok. Kontrollülerden
değil ama, onları severim bazen yakınlık hissederim, kendimden bir parça
bulurum belki.
İdris vardı mesela. İyi eğitimli bir
bilgisayar yazılımcısıymış önceden. 10-15 projeyi bir arada götürürmüş.
Bir gün uzun zamandır uğraştığı kodlamanın sonunda beyni yanmış, koca
projeyi shift+dellemiş, delirmiş ulan. Şimdi 2+1 in sonucunu bilmiyor
ama mutlu. Severdim ben onu, bana sürekli maaşın az olsa da hayat uzun
derdi, takma kafana. Günde yaklaşık 50 sigara içerdi, iri vücudu ile
sürekli yürürdü ağzında sigarasıyla yani bildiğin Sibirya Ekspresi.
E
hadi onu bırakalım, İrfan abi ? Yaşı seksene yakındı. Geçmişte ne iş
yaptığını bilen yok, ailesi var mı bilen yok. Ha Bakırköy de daimi
yatılı olduğunu biliyoruz. Cezai ehliyeti olmasa da İrfan abi kafasına
göre takılabiliyor, sabah gidip akşam gelebiliyordu. Yoksa insan
mahalleye pijamayla gelir mi ? Tek derdi Cadillac Eldorado almaktı. Bizi
dolaştıracakmış.
Suzan teyzeye ne demeli. Çok aşık olduğu bir
adam varmış vakti zamanında. Bu zatı muhterem Suzan teyzeyi önce
kendine aşık etmiş, sonra da terk etmiş. Suzan teyze 38 yıl beklemiş
adamı, hiç evlenmemiş. Bizim mahalle kahvehanesine takılıyordu.
Kahvehane o kadar alıştı ki ona, hiçbiri yadırgamıyordu. Sadece yeni
gelen müşteriler yadırgıyordu. Suzan teyze yeni yüz gördüğünde yaklaşık
15 dakika boyunca adama küfür ederdi. Öyle boş küfürler değil haa, ana,
avrat, bacı, kardaş, yedi ced, soy sop. Böylelikle terk eden sevgilisi
yüzünden, tüm erkeklerden intikam alıyordu belki yüzlerine küfrederek.
Neyse sonradan yeni müşterilere anlatılırdı vaziyet de, arbede çıkmazdı.
Ben
en çok Ruhi amcaya imrenmiştim. Ruhi amca emekli albaydı, karısı beş
sene önce vefat etmiş, iki kedisi ve 3 su kaplumbağasıyla yalnız
yaşardı. Kısa süreli bir delilikti onunki sanırım. Bir gün sıcak bir
haziran ayının onikisinde, her zaman yaptığımız gibi bakkal Muharrem’in
dükkanın içinde oturuyorduk. Rahmetlinin bizde çok emeği vardır, ilk
beleş çikolatalarımızı o ısmarlamıştı. Neyse, Ruh amca öğlen saat bir
gibi damladı dükkana. İki ekmek, bir süt ! Çırılçıplak, salkım saçak,
püfür püfür, ama nasıl rahat nasıl doğal. E tabi dükkan içinde bir
kargaşa oldu. Ruhi amcanın üstüne atladılar. Gazete kağıdı ve koli
bantları ile kapattılar malum uzuvları. Ruhi amca çok debelendi, hatta
teker teker ebemize küfretti ama nafile, toplum buna henüz hazır değil
Ruhi amca dediysekte dinletemedik. Evine paket gibi taşıdık 5 kişi,
doktor geldi, üç beş sakinleştirici vs. Sonra normale döndü Ruhi amca ve
biz hiç konuşmadık o olaydan bir daha. İşin komik tarafı bir ay sonra
evlendi Ruhi amca. Nü halde bakkala gelirken hatun kişilerden biri
beğenmiş. E ne diyelim neye niyet neye kısmet.
Hangimiz o doğallıkta iki
ekmek, bir süt diyebilir bilemiyorum. Yani adam bizi suratımıza,
kardeşim ben buyum , ne eksiğim ne fazla, kabul ediyorsan amenna dedi
resmen.
İmrendim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder