15 Şubat 2015 Pazar

Deli

Kontrolünü kaybetmiş delilerden tırsarım ben en çok. Kontrollülerden değil ama, onları severim bazen yakınlık hissederim, kendimden bir parça bulurum belki.

İdris vardı mesela. İyi eğitimli bir bilgisayar yazılımcısıymış önceden. 10-15 projeyi bir arada götürürmüş. Bir gün uzun zamandır uğraştığı kodlamanın sonunda beyni yanmış, koca projeyi shift+dellemiş, delirmiş ulan. Şimdi 2+1 in sonucunu bilmiyor ama mutlu. Severdim ben onu, bana sürekli maaşın az olsa da hayat uzun derdi, takma kafana. Günde yaklaşık 50 sigara içerdi, iri vücudu ile sürekli yürürdü ağzında sigarasıyla yani bildiğin Sibirya Ekspresi.

E hadi onu bırakalım, İrfan abi ? Yaşı seksene yakındı. Geçmişte ne iş yaptığını bilen yok, ailesi var mı bilen yok. Ha Bakırköy de daimi yatılı olduğunu biliyoruz. Cezai ehliyeti olmasa da İrfan abi kafasına göre takılabiliyor, sabah gidip akşam gelebiliyordu. Yoksa insan mahalleye pijamayla gelir mi ? Tek derdi Cadillac Eldorado almaktı. Bizi dolaştıracakmış.

Suzan teyzeye ne demeli. Çok aşık olduğu bir adam varmış vakti zamanında. Bu zatı muhterem Suzan teyzeyi önce kendine aşık etmiş, sonra da terk etmiş. Suzan teyze 38 yıl beklemiş adamı, hiç evlenmemiş. Bizim mahalle kahvehanesine takılıyordu. Kahvehane o kadar alıştı ki ona, hiçbiri yadırgamıyordu. Sadece yeni gelen müşteriler yadırgıyordu. Suzan teyze yeni yüz gördüğünde yaklaşık 15 dakika boyunca adama küfür ederdi. Öyle boş küfürler değil haa, ana, avrat, bacı, kardaş, yedi ced, soy sop. Böylelikle terk eden sevgilisi yüzünden, tüm erkeklerden intikam alıyordu belki yüzlerine küfrederek. Neyse sonradan yeni müşterilere anlatılırdı vaziyet de, arbede çıkmazdı.

Ben en çok Ruhi amcaya imrenmiştim. Ruhi amca emekli albaydı, karısı beş sene önce vefat etmiş, iki kedisi ve 3 su kaplumbağasıyla yalnız yaşardı. Kısa süreli bir delilikti onunki sanırım. Bir gün sıcak bir haziran ayının onikisinde, her zaman yaptığımız gibi bakkal Muharrem’in dükkanın içinde oturuyorduk. Rahmetlinin bizde çok emeği vardır, ilk beleş çikolatalarımızı o ısmarlamıştı. Neyse, Ruh amca öğlen saat bir gibi damladı dükkana. İki ekmek, bir süt ! Çırılçıplak, salkım saçak, püfür püfür, ama nasıl rahat nasıl doğal. E tabi dükkan içinde bir kargaşa oldu. Ruhi amcanın üstüne atladılar. Gazete kağıdı ve koli bantları ile kapattılar malum uzuvları. Ruhi amca çok debelendi, hatta teker teker ebemize küfretti ama nafile, toplum buna henüz hazır değil Ruhi amca dediysekte dinletemedik. Evine paket gibi taşıdık 5 kişi, doktor geldi, üç beş sakinleştirici vs. Sonra normale döndü Ruhi amca ve biz hiç konuşmadık o olaydan bir daha. İşin komik tarafı bir ay sonra evlendi Ruhi amca. Nü halde bakkala gelirken hatun kişilerden biri beğenmiş. E ne diyelim neye niyet neye kısmet.

Hangimiz o doğallıkta iki ekmek, bir süt diyebilir bilemiyorum. Yani adam bizi suratımıza, kardeşim ben buyum , ne eksiğim ne fazla, kabul ediyorsan amenna dedi resmen.

İmrendim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder