Allah insanın aklını almadan
canını alsın derdi rahmetli anneannem.
Komşumuz Ali Rıza amca vardı
mesela. Emekli felsefe öğretmeniydi. Eşi Mukadder teyze ile birlikte süper
sıradan bir hayatları vardı. İki oğlu vardı. İkisi de Amerika’ya yerleşmiş uzun
yıllardır orada yaşıyorlardı. Sever(dim) Ali Rıza amcayı.
Bazen apartmanın girişindeki
merdivenlerde otururken yanıma gelir sohbet ederdi benimle. Anlamsız gelen
onlarca cümleleri bazen beni güldürürdü. Bir keresinde, sümüklü böcek ol dedi.
Ne kadar biçimsiz olsan da ardında bir iz bırak, parlak, şeffaf, görünür. Ağız
burun dalacaktım. Ne demek lan biçimsiz. Sen önce o Hitler bıyığına, güdük
boyuna bak ta öyle konuş lan Ali Rıza diyemedim. O sümüklü böcek lakırtısı ben de yer etmiş
olacak ki, ilk kız arkadaşım olan Melis’i etkiler ümidiyle, şöyle uzaklara
bakıp, sümüklü böcek ol Melis falan dedim. Yemedi kız, terk etti beni. Neyse o
ayrı hikaye.
O günden sonra Ali Rıza amcayı ne
zaman görsem usul usul kaçmaya başladım. Anlamadı tabi neden böyle
davrandığımı. Ulan önce tuhaf tuhaf şeyler söylüyorsun, sonra anlamamı
bekliyorsun. E sonra bu bünye almıyor tabi onları. Anlattığı şeyleri kulaktan
kulağa oynayan on kişinin sonuncusu gibi aktarmaya çalışsam da o şeyler yarım
yamalak süzgeç görevi gören beynimden tuhaf bir şekilde çıkıyordu çünkü.
Annem de öss ye hazırlanırken,
bana yardımcı olmasını istemiş bir keresinde. O da olur demiş. Peh ! Ulan benim
o zamanlar tek derdim Casper gibi duvardan geçmeye çalışmaktan ibaret. Ne
dersi. Allah korudu da dershaneden hiç vaktim kalmadı özel ders almaya.
73. yaşına girdiğinde yavaş yavaş
bazı değişimler yaşadı Ali Rıza amca. Önce apartmanın içinde bulunan posta
kutularının içine çiçek ekmeye kalktı. Babam yadırgasa da ben haklı buldum
aslında Ali Rıza amcayı. Hayırsız oğulları ne arayıp ne soruyorlardı, insan hiç
değilse bir mektup yazar şerefsizler ! Adam da ne yapsın bir boka yaramayan
posta kutusunu değerlendirmek istemiştir diye düşündüm.
Sonra uluorta miyavlamaya
başladı. Bir gün arkadaşı ile tavla oynarken, oyunun en heyecanlı yerinde
miyavlamaya başlamış. Durduramamış kendini. Her gün takıldığı kahvehaneden
aforoz edilmiş Ali Rıza amca.
Apartman bahçesindeki eski kiraz
ağacına gündüz vakti işemesi ile apartmanda bir arbede çıktı. Komiser İdris
amca silahını çekti. Babam üzerine çullandı. Ne yalan söyleyeyim ben de bir
sinir oldum. O arbede de iki tekme de ben sallayayım dedim ama yapamadım. Bir
daha kiraz yiyemedim o olaydan sonra, oysa ki en sevdiğim meyve idi.
Mukadder teyzenin aylık olarak
müritleri ile yapmış olduğu altın gününde, kadınların arasına Mukadder Teyzenin
külotlu çorabı ve sütyenini giyip oturması bardağı taşıran son damla olmuş.
Sekiz tane kadın ve bir Ali Rıza. Önce bir sessizlik olmuş. Sonra çığlıklar,
bir daha geri gelmeyecek çeyrek altınlar.
Dershaneden eve geldiğimde kapıda
duran ambulansımsı araba dikkatimi çekti, sonra da iki izbandutun kolları
arasındaki Ali Rıza amca belirdi. Üzüldüm lan. Tam arabaya binerken bağırdı,
-
Aliiiiiii
-
Ne var Ali Rıza amca
-
Sümülü böcek oldun mu oğlum ?
-
Hay senin sümüklü böceğine Ali Rıza amca !
Ali Rıza amca o günden sonra Deli
Rıza amca olarak anılsa da, yokluğunu çok hissettim. Ne bileyim böyle her zaman
görüşmek istemediğiniz ama size zararı dokunmayan insanlar vardır. Varlıkları
ile yoklukları bir. Ama zararları olmadığını bilirsiniz ve kötülüklerini
görmezsiniz. Arada bir belirse ve size göre saçmalasa hiçbir yeriniz eksilmez.
Ha öyle , aaah ah Ali Rıza amca şimdi burada olsa da iki kelam etse hiç demedim
ama yine de eksiklik eksikliktir.
Ali Rıza amca o günden sonra bir
daha eve dönemedi. Arasıra Mukadder teyzeden haberlerini alıyorduk. Tımarhanede
altı kişilik bir odada kalıyormuş. Çok nadir konuşuyormuş, Mukkadder
teyzeyi görünce gülüyormuş ama bir tek
laf ağzından çıkmıyormuş falan filan. Sadece bir keresinden Bakırköy Ruh ve Sinir
Hastalıkları Hastanesinin bahçesindeki bir ağaca tırmanıp saatlerce miyavlaması
olay olmuş. Huy çıkar can çıkmaz tabi. İtfaiye gelmiş zorla indirmişler. Tabi
etrafta bir kiraz ağacı olsa ona tekrar işerdi ona eminim !
Sonraları çok düşündüm Ali Rıza amca delirmeyi nasıl başardı diye.
Çünkü bence delirebilmek çok büyük erdem. Ailenizden, sosyal çevrenizden, iş
çevrenizden, hükümetten, doğadan, ikili ilişkilerinizden, kısacası çevresel ve
iç dünyanızdan gördüğünüz baskılar sizi delirtmeye yetmiyorsa emin olun sorun
Ali Rıza amcada değil bizde. İnsanoğlunun en büyük yeteneklerinden birisi
delirmek değil, delirtmek olduğuna da eminim. Neyse. Ali Rıza amca kadar
felsefe yapamasam da yıllar geçtikçe Ona olan saygım çok büyüdü.
Yaklaşık on yıl sonra felsefe
mezunu bir işsiz olarak Ali Rıza amcayı ziyarete gittim. Ne hikmetse beni
tanıdı.
-
Sümüklü böcek olabildin mi Ali oğlum.
-
Hay senin sümüklü böceğine Ali Rıza Amca !