Üniversite yıllarında güzel
arkadaşlıklar kurduysa insan, ister istemez, arkadaşlarını özlüyor. 3 aylık yaz
tatilinde onları görmek istiyor. Aslında o kadar yaz anısı birikmemesine rağmen,
geyik yapma olasılığı bile, insanın yüzünde bir gülümsemeye yol açıyor.
Annemden tırtıkladığım
harçlıklarla, Dandik Turdan bir otobüs bileti alınıyor. Gece 1 otobüsü ile
Esenler Otogardan Ankara yoluna akılacak. Yolda uyuyup dinlenilecek sabah ise
pür neşe arkadaşlar ile Ankara Otogarında buluşulacak.
Plan net. Hedef ve yapılacaklar
belli.
Dandik Turun sayın yolcuları için
son anons yapıldıktan sonra, yavaştan oturduğum yerden kalkıyorum.
Arkamdan bir
ses ;
-
Ooğğğğlummmmm
Ardamı döndüğümde yaşlı bir
teyzenin yanında, ölmüş ancak, yürüyebilen, hah şimdi sıçtın edasıyla gözleri
ile beni dikizleyebilen bir amca
duruyor.
-
Deden sana emanet !
Teyzecim koca otobüste cenaze
levazımatçısı olarak beni mi buldun, ya da tuvalet eğitimi var mı bu amcanın
diyemiyorum tabi. Kibar bir ses tonu ile “sen merak etme teyzeciğim” diyorum. Arada
sırada yere tükürdüğümü, üniversiteye giderken bindiğim otobüslerde ancak son
duraktan bir önceki durakta yaşlı ya da bir bayana yerimi verdiğimi saymazsak sonuçta
kibar bir gencim ben. Kafamda yüz kişinin yolculuk ettiği otobüste ölmüş
amcayla yan yana oturma ihtimalini hesaplayıp, nasıl olsa denk gelmez dediğimi
teyzeye söylemiyorum bile.
Amcanın koluna giriyorum. Beraber
otobüse biniyoruz. Koridor 14D. Amcayı yerine oturtuyorum, yanındaki bir diğer
orta yaşlı amcaya da, “amcam bu sana emanet” diyorum. Biletime bakıyorum koridor
14B ! Bingooooo. Amca ile yan yana sayılırız ! Allah’ın sopası yok.
Cam kenarı 14A da oturan abinin yüzüne
bakmıyorum. Selamünaleykümümü verip oturuyorum.
-
Ve aleeeeykümeeesssselam.
Allahım bu ses ! Derinden, tok,
davudi,kıro,tuhaf… böyle sürer gider. Ama hükmedici.
Yüzüne bakma gafletinde
bulunuyorum. Koca bir ben, koca dediysem İzzet Altınmeşe’nin beninden de büyük,
öyle büyük. Sol gözünden ağzına doğru uzanan derin bir yara izi. Pala bir
bıyık. İri bir cüsse. Yani muhtemelen diğer mahkumları korkutmasın diye cezaevinden
salıverilmiş ya da babacım bu sıfat zaten sana en büyük ceza o nedenle önce
öldürüp sonra yediğin insanları sana helal ediyoruz sen bir zahmet mahkemeye de
çıkmadan buralardan göç eyle denmiş biri.
Sağımda canlı cenaze, solumda
katilim.
Dandik Turun dandik şoförü
nihayet otobüsü hareket ettiriyor. Tüm bu kabustan kurtulmak için uyuma
numarası yapmak en iyisi deyip koltuğu yatırmaya çalışıyorum. III ıhh yatmıyor,
ha gayret bir daha, yok olmuyor. Koltukta bir sorun mu var diye arkamı
dönüyorum. Ağzımda bir ayak.
Bu sefer de ,Türkiye erkek boy ortalamasının
1 metre 68 santim olduğunu düşünürsek arkamda bir Kaarem Abdul Jabbar’ın oturma
olasılığının ne kadar düşük olduğunu hesaplamaya çalışıyorum. Abicim seni annen
baban küçükken ne ile besledi ? Zavallı annen seni nasıl doğurabildi ? (Muhtemelen
parça parça) Allah beni nasıl bir sınavla sınıyor ? Kafamda deli sorular.
Resmen Bermuda Şeytan Üçgeninin
tam ortasındayım.
Yinede gözlerimi kapıyorum.
Solumdaki abi, ona göre hafifçe,
bana göre köylerde, hayırsever akrabaların gerdek odasına giren damadın sırtına
vuruş şiddetiyle beni dürtüyor
.
-
İsim ?
İsim mi ? Çok güzel bir tanışma
şekli. GBT mi mi alacaksın
diyemiyorum tabi.
-
Ali
-
Benimki de Ali. Adaşız yani.
Abicim bu tespitin inan bugüne
kadar yapılmış en büyük tespit, bunu anlamış olman ise Cenab-ı Hakkın
mucizelerinden biri belki, diyemiyorum tabi. Diyemediklerimin katsayısı
artıyor. (Buarada İstatistik okuduğumu söylemiş miydim ?)
-
Ankara’ya mı ?
-
Kafamda ; Yok Ali abi, ben Tekirdağ’a gideceğim
ama önce Kocaeli’nden pişmaniye, Sapanca’dan alabalık, Bolu’dan da dağ havası
alıp geri döneceğim. Tekirdağ’daki akrabalara eli boş gidilmez tabiî ki. Gerçekte
; evet abi.
-
Yol uzun, böyle boş boş oturulmaz, yak bir
sigara.
-
Yok abi ben kullanmıyorum.
-
Yak lan !
-
Tamam.
Bu “tamam” öyle naif, öyle cılız
bir şekilde ağzımdan çıkıyor ki, eminim annemin bir soru cümlesine böyle “tamam”
demediğimi anlıyorum
.
Hayatımdaki ilk sigara; uzun Samsun. Samsundan nefret ediyorum. Gidene
kadar üç paket içiyoruz Ali abimle, canım abim.
Ali abi, sözüm ona tekstil işiyle
uğraşıyormuş. Yemiyorum.
Gidene kadar anlatıyor da anlatıyor.
O anlatıyor ben dinliyorum ben anlatamıyorum O da zaten dinlemek istemiyor.
Yıllar sonra askerlikte, acemi
birliğinde hiç zorlanmıyorum. Emir komuta zincirinin nasıl çalıştığının bütün
inceliklerini Ali abimden öğreniyorum.
-
Sevgilin var mı ?
Hoppalaaa. Şimdi ne güzel sen
emir veriyordun ben tamam diyordum, sen anlatıyordun ben haklısın diyordum.
Oldu mu ucu açık soru ! Şimdi sana İpek’ten nasıl bahsedeyim. Onun beline kadar
uzanan sarı saçlarını, masmavi gözlerini, bana baktığında televizyon karşısında
reklam izlerken dalıp giden bir bebek kıvamına geldiğimi nasıl anlatayım. Ona o
kadar değer verirken geçen gün kara kuru bir herifle gezerken gördüğümü,
aslında her sözüne nasıl hıyar gibi kandığımı, kıçıma tekmeyi bastığını nasıl
anlatayım. Hala Onu sevdiğimi, vazgeçemediğimi, aslında dünyada benim onu
sevdiğim kadar başka birinin olamayacağını ama bunu onun anlayamadığı nasıl
ifade edebilirdim.
-
Yok Ali abi. Bir sigara daha verebilir misin.
Benim renksiz, kişiliksiz,
sevgisiz andavalın biri olduğuma karar verecek olacak ki Ali abi başka soru
sormuyor. Gözlerini kapıyor.
Fırsattan istifade edip ben de
gözlerimi kapıyorum.
-
Çişim geldi.
-
Hı ?
-
Sana diyorum çişim geldi.
Dedeciğim sen daha ölmedin mi ya
! Ne çişi şimdi.
Muavine soruyorum, on beş dakika
sonra mola yerine varacağız deyince rahatlıyorum. Canım dedemin yanına
gidip az daha dişini sıkmasını
söylüyorum.
Nihayet Bolu, nihayet mola !
-
Hadi çişe.
-
Yok Ali abi sen git benim çişim yok.
-
Gel lan !
-
Tamam
-
Dedeyi de alalım.
Ben, ölmüş dedem ve katilim
pisuvardayız. Çişimi yapamıyorum bir türlü. Öyle soğuk duvara bakıp bekliyorum.
Aslında haklı Ali abi diyorum, insan çişini tutmamalı, sonuçta beni düşünüyor.
Resmen Stockholm Sendromu yaşıyorum. Ali abi ne derse haklı. Bir katil kolay
yetişmiyor laaaannnn diye bağırmak istiyorum.
Ali abi kallavi bir masa kuruyor
bana. Sabah 5 te içli şehriyeli çorba, içli köfte, mumbar dolması ve künefe
yiyoruz. Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.
Dedeyi de alıp ebedi
istirahatgahımıza geri dönüyoruz.
Yol bitiyor dede ölmüyor, Ali abi
bestfriendim oluyor.
Otobüsten iniyoruz , Ali abi
telefonunu yazıp bana veriyor. Mutlaka ara, bir derdin olursa diyor. Sarılıp
öpüşüp yanımdan ayrılıyor. Cenazeyi, karşılayanlara teslim ediyorum.
Ankara’da Ali abiyle karşılaşma
korkusu yüzünden otogardan ayrılmadan ilk otobüsle İstanbul’a dönüyorum. Ankara’dan
nefret ediyorum.
Yol boyunca arayanı…… diyorum.