21 Mayıs 2015 Perşembe

Otobüs



Üniversite yıllarında güzel arkadaşlıklar kurduysa insan, ister istemez, arkadaşlarını özlüyor. 3 aylık yaz tatilinde onları görmek istiyor. Aslında o kadar yaz anısı birikmemesine rağmen, geyik yapma olasılığı bile, insanın yüzünde bir gülümsemeye yol açıyor.

Annemden tırtıkladığım harçlıklarla, Dandik Turdan bir otobüs bileti alınıyor. Gece 1 otobüsü ile Esenler Otogardan Ankara yoluna akılacak. Yolda uyuyup dinlenilecek sabah ise pür neşe arkadaşlar ile Ankara Otogarında buluşulacak.

Plan net. Hedef ve yapılacaklar belli.

Dandik Turun sayın yolcuları için son anons yapıldıktan sonra, yavaştan oturduğum yerden kalkıyorum.

Arkamdan bir ses ;

-          Ooğğğğlummmmm

Ardamı döndüğümde yaşlı bir teyzenin yanında, ölmüş ancak, yürüyebilen, hah şimdi sıçtın edasıyla gözleri ile beni dikizleyebilen  bir amca duruyor.

-          Deden sana emanet !

Teyzecim koca otobüste cenaze levazımatçısı olarak beni mi buldun, ya da tuvalet eğitimi var mı bu amcanın diyemiyorum tabi. Kibar bir ses tonu ile “sen merak etme teyzeciğim” diyorum. Arada sırada yere tükürdüğümü, üniversiteye giderken bindiğim otobüslerde ancak son duraktan bir önceki durakta yaşlı ya da bir bayana yerimi verdiğimi saymazsak sonuçta kibar bir gencim ben. Kafamda yüz kişinin yolculuk ettiği otobüste ölmüş amcayla yan yana oturma ihtimalini hesaplayıp, nasıl olsa denk gelmez dediğimi teyzeye söylemiyorum bile. 

Amcanın koluna giriyorum. Beraber otobüse biniyoruz. Koridor 14D. Amcayı yerine oturtuyorum, yanındaki bir diğer orta yaşlı amcaya da, “amcam bu sana emanet” diyorum. Biletime bakıyorum koridor 14B ! Bingooooo. Amca ile yan yana sayılırız ! Allah’ın sopası yok.

 Cam kenarı 14A da oturan abinin yüzüne bakmıyorum. Selamünaleykümümü verip oturuyorum.

-          Ve aleeeeykümeeesssselam.

Allahım bu ses ! Derinden, tok, davudi,kıro,tuhaf… böyle sürer gider. Ama hükmedici. 

Yüzüne bakma gafletinde bulunuyorum. Koca bir ben, koca dediysem İzzet Altınmeşe’nin beninden de büyük, öyle büyük. Sol gözünden ağzına doğru uzanan derin bir yara izi. Pala bir bıyık. İri bir cüsse. Yani muhtemelen diğer mahkumları korkutmasın diye cezaevinden salıverilmiş ya da babacım bu sıfat zaten sana en büyük ceza o nedenle önce öldürüp sonra yediğin insanları sana helal ediyoruz sen bir zahmet mahkemeye de çıkmadan buralardan göç eyle denmiş biri.

Sağımda canlı cenaze, solumda katilim.

Dandik Turun dandik şoförü nihayet otobüsü hareket ettiriyor. Tüm bu kabustan kurtulmak için uyuma numarası yapmak en iyisi deyip koltuğu yatırmaya çalışıyorum. III ıhh yatmıyor, ha gayret bir daha, yok olmuyor. Koltukta bir sorun mu var diye arkamı dönüyorum. Ağzımda bir ayak.

Bu sefer de ,Türkiye erkek boy ortalamasının 1 metre 68 santim olduğunu düşünürsek arkamda bir Kaarem Abdul Jabbar’ın oturma olasılığının ne kadar düşük olduğunu hesaplamaya çalışıyorum. Abicim seni annen baban küçükken ne ile besledi ? Zavallı annen seni nasıl doğurabildi ? (Muhtemelen parça parça) Allah beni nasıl bir sınavla sınıyor ? Kafamda deli sorular.

Resmen Bermuda Şeytan Üçgeninin tam ortasındayım. 

Yinede gözlerimi kapıyorum.

Solumdaki abi, ona göre hafifçe, bana göre köylerde, hayırsever akrabaların gerdek odasına giren damadın sırtına vuruş şiddetiyle beni dürtüyor
.
-          İsim ?
İsim mi ? Çok güzel bir tanışma şekli.  GBT mi mi alacaksın diyemiyorum  tabi.
-          Ali
-          Benimki de Ali. Adaşız yani.

Abicim bu tespitin inan bugüne kadar yapılmış en büyük tespit, bunu anlamış olman ise Cenab-ı Hakkın mucizelerinden biri belki, diyemiyorum tabi. Diyemediklerimin katsayısı artıyor. (Buarada İstatistik okuduğumu söylemiş miydim ?)

-          Ankara’ya mı ?
-          Kafamda ; Yok Ali abi, ben Tekirdağ’a gideceğim ama önce Kocaeli’nden pişmaniye, Sapanca’dan alabalık, Bolu’dan da dağ havası alıp geri döneceğim. Tekirdağ’daki akrabalara eli boş gidilmez tabiî ki. Gerçekte ; evet abi.
-          Yol uzun, böyle boş boş oturulmaz, yak bir sigara.
-          Yok abi ben kullanmıyorum.
-          Yak lan !
-          Tamam.

Bu “tamam” öyle naif, öyle cılız bir şekilde ağzımdan çıkıyor ki, eminim annemin bir soru cümlesine böyle “tamam” demediğimi anlıyorum
.
Hayatımdaki ilk sigara;  uzun Samsun. Samsundan nefret ediyorum. Gidene kadar üç paket içiyoruz Ali abimle, canım abim. 

Ali abi, sözüm ona tekstil işiyle uğraşıyormuş. Yemiyorum. 

Gidene kadar anlatıyor da anlatıyor. O anlatıyor ben dinliyorum ben anlatamıyorum O da zaten dinlemek istemiyor.

Yıllar sonra askerlikte, acemi birliğinde hiç zorlanmıyorum. Emir komuta zincirinin nasıl çalıştığının bütün inceliklerini Ali abimden öğreniyorum.

-          Sevgilin var mı ?

Hoppalaaa. Şimdi ne güzel sen emir veriyordun ben tamam diyordum, sen anlatıyordun ben haklısın diyordum. Oldu mu ucu açık soru ! Şimdi sana İpek’ten nasıl bahsedeyim. Onun beline kadar uzanan sarı saçlarını, masmavi gözlerini, bana baktığında televizyon karşısında reklam izlerken dalıp giden bir bebek kıvamına geldiğimi nasıl anlatayım. Ona o kadar değer verirken geçen gün kara kuru bir herifle gezerken gördüğümü, aslında her sözüne nasıl hıyar gibi kandığımı, kıçıma tekmeyi bastığını nasıl anlatayım. Hala Onu sevdiğimi, vazgeçemediğimi, aslında dünyada benim onu sevdiğim kadar başka birinin olamayacağını ama bunu onun anlayamadığı nasıl ifade edebilirdim.

-          Yok Ali abi. Bir sigara daha verebilir misin.

Benim renksiz, kişiliksiz, sevgisiz andavalın biri olduğuma karar verecek olacak ki Ali abi başka soru sormuyor. Gözlerini kapıyor.

Fırsattan istifade edip ben de gözlerimi kapıyorum.

-          Çişim geldi.
-          Hı ?
-          Sana diyorum çişim geldi.
Dedeciğim sen daha ölmedin mi ya ! Ne çişi şimdi.

Muavine soruyorum, on beş dakika sonra mola yerine varacağız deyince rahatlıyorum. Canım dedemin yanına gidip  az daha dişini sıkmasını söylüyorum.

Nihayet Bolu, nihayet mola !

-          Hadi çişe.
-          Yok Ali abi sen git benim çişim yok.
-          Gel lan !
-          Tamam
-          Dedeyi de alalım.

Ben, ölmüş dedem ve katilim pisuvardayız. Çişimi yapamıyorum bir türlü. Öyle soğuk duvara bakıp bekliyorum. Aslında haklı Ali abi diyorum, insan çişini tutmamalı, sonuçta beni düşünüyor. Resmen Stockholm Sendromu yaşıyorum. Ali abi ne derse haklı. Bir katil kolay yetişmiyor laaaannnn diye bağırmak istiyorum.

Ali abi kallavi bir masa kuruyor bana. Sabah 5 te içli şehriyeli çorba, içli köfte, mumbar dolması ve künefe yiyoruz. Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.

Dedeyi de alıp ebedi istirahatgahımıza geri dönüyoruz.

Yol bitiyor dede ölmüyor, Ali abi bestfriendim oluyor. 

Otobüsten iniyoruz , Ali abi telefonunu yazıp bana veriyor. Mutlaka ara, bir derdin olursa diyor. Sarılıp öpüşüp yanımdan ayrılıyor. Cenazeyi, karşılayanlara teslim ediyorum. 

Ankara’da Ali abiyle karşılaşma korkusu yüzünden otogardan ayrılmadan ilk otobüsle İstanbul’a dönüyorum. Ankara’dan nefret ediyorum.

Yol boyunca arayanı…… diyorum.